AHMET YESEVİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM YÖNETİMİ VE DENETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI
TEYÖ-657-01 DÖNEM PROJESİ
Kitap Eleştirisi
Kitap adı : ....................................ÖRGÜT KÜLTÜRÜ
Yazarının Adı: …………………Doç.Dr.Binali DOĞAN
Editörün Adı: ....................................................................
Çevirenin adı ve soyadı:.....................................................
Yayımlanma yeri ve yayıncı adı:...........Beta BASIM A.Ş
Yayımlanma tarihi:.................................................... 2007
Kaçıncı baskı:........................................................1. Baskı
Sayfa sayısı :.................................................................162
Fiyatı :....................................................................9.50 Ytl
ISBN :.................................................978-975-295-738-1
HAZIRLAYAN
102177125 Mehmet Emin ÖNDER
DANIŞMAN
Prof. Dr. Mehmet ŞİŞMAN
Mayıs , 2011
Giriş :
Bir ozanımız bir şiir’inde ” Delikli demir’in vurmazı olmaz
Arpacığa göre göz uydurmalı..
Şu insanoğlu’nun kanmazı olmaz
Meramına göre söz uydurmalı.” Diyor.
Yani insanoğlu’nun meramına uygun söz söylerseniz.O kişiyi istediğiniz tarafa yönlendirebilirsiniz ama bu sözü söylerken onun yetiştiği kültür ,ekonomik sistem,coğrafi koşullar,tarih bilinci ve atalar kültü çok önemlidir.Bu sözü söylerken bütün bunlara uygun söz söylemek lazım.Örgüt kültürü de toplumdan topluma farklılıklar gösterir.Şimdi bunları irdeleyelim.
Analiz ve Değerlendirme :
Yazar bu eserinde kitabını 3 bölüme ayırmış ve I.Bölüm ‘de Giriş , II.Bölüm ‘de Kültür kavramı,Tarihsel süreçte kavramın gelişimi ve içeriği, III. Bölüm ‘de ise;Örgüt kültürü konularını işleyerek bizlere öğretmiştir.
I.Bölüm ;
Toplumların refah seviyesi ya da yaratmış oldukları zenginlikler ile bunların refahı meydana getirenler arasındaki paylaşımı bütün sosyal bilimlerin başta gelen temel konuları arasında yer almaktadır. Toplumların refah seviyeleri birbirinden farklı olduğu için de bu farklılıkların nedenleri çeşitli sosyal bilimlerin üzerinde durduğu başlıca konulardan biri haline gelmiştir. Neden bazı toplumlar diğerlerine göre daha ileri düzeydedir? Bu tür sorulara her disiplin ilgili olduğu toplumsal boyutu dikkate alarak cevap bulmaya çalışır. Genel olarak toplumların içinde bulundukları coğrafi koşullar, uygulanan ekonomik sistemler, tarihsel koşullar, eğitim sistemleri, bilginin paylaşım düzeyi gibi birçok faktör yaratılan refah düzeyini etkileyen faktörler olarak kabul edilmektedir.
Toplumsal refahın yaratıldığı yerler, kamu ya da özel olsun ekonomik birimlerdir. Bir başka ifadeyle mal ya da hizmet üreten işletmelerdir, İşletmeler tarafından mal veya hizmetlerin üretimi, toplumsal refahın artırılmasında esastır. Diğer koşullar veri olmak üzere, işletme veya kurumların diğerlerine göre daha başarılı kılan faktörlerin neler olduğu bütün yöneticilerin araştırdığı temel konudur. Bu nedenle uluslararası düzeyde başarı elde eden ülkelerin işletmeleri ilgi alanı olmakta ve dikkatleri çekmektedir. En iyiye yönelik arayışlarda, tek bir yolun olmadığı 1960'lı yıllardan itibaren anlaşılmış bulunmaktadır. Farklı koşullara uygun yönetim anlayışı ve örgütleme uygulamalarının başarı için temel faktörlerden biri olduğu kabul edilmeye başlanmıştır. Bu kabul ile birlikte öncelik, kurum veya işletmelerin içinde bulunduğu koşulların anlaşılmasına verilmeye başlanmıştır. Bireyin tutum ve davranışları verimlilik ve etkinlik ile doğrudan ilişkili olduğundan dikkatler, bireyin tutum ve davranışlarını biçimlendiren kültür olarak adlandırılan toplumsal içeriğe çevrilmiştir.
Aydınlanma düşünürleri tarafından ortaya konan modernliği bir kültürel olgu olarak ele alan Weber, bunu batı düşüncesindeki iki özellik ile açıklar. Birincisi "büyü bozumu"dur. Büyü bozumu, dinin, geleneklerin ve aydınlanma öncesi otoritelerin saf dışı edilişidir. İkincisi ise akılcılıktır. Akılcılık, ise büyünün yerine akim kullanılmasıdır. Akılcılık batı dışındaki diğer toplumlarda da olmasına karşılık bu toplumlardaki akılcılaşma dünyaya uyum gösterme biçiminde olmuştur. Batıdaki akılcılaşmanın özelliği ise toplumsal bir düzlemde olması ve bu yolla kültür dünyasını oluşturmasıdır. Bunun Özünü akla uygun karar almaya tabi alanların artması oluşturur. Bu süreçte dünya, anlam taşımayan kaotik bir gerçeklik olarak algılanmış ve rasyonelliğin yardımıyla kendisine hâkim olunması gereken bir gerçekliğe dönüştürülmüştür.Temeli 16. yüzyılda atılan bilimsel düşüncenin yönetim ve örgüt eylemlerine yansıması ise sanayi devrimi ile atölye üretim düzeyinden fabrika üretim biçimine geçiş ile olmuştur.
Yönetim ve örgütleme alanındaki bu bilimsel çabalar, diğer sosyal bilimlerin gelişmesine paralel olarak zenginleşmiştir. Yönetimin başlangıçta yalnızca iktisat bilimi ile olan ilişkisi, rekabetin baskısıyla verimlilik ve etkinlik artışım zorunlu hale getirmiştir. Bu baskı nedeniyle, önceleri teknoloji, sosyal bilimler ve temel bilimlerden daha fazla yararlanma ihtiyacı duyulmuştur. İşletme içinde işgücünün verimlilik ve etkinlikle olan ilişkisi önem kazandıkça yönetim disiplininin sosyal bilimlerle olan teması daha da artmıştır. Başlangıçta teknoloji ağırlıklı olan arayışlar, daha sonraları aşırı uzmanlaşma ve yabancılaşmanın yarattığı olumsuz gelişmeler nedeniyle, psikoloji, sosyal psikoloji, sosyoloji gibi sosyal bilimler alanına kaymaya başlamış ve bu alanlardaki kuram ve yaklaşımlardan yararlanmayı peşinden getirmiştir. Ancak bireyin çalıştığı kuruma katkısının artacağı anlaşıldığı ölçüde, bu katkının nasıl artırılacağı da o ölçüde önem kazanmaya başlamıştır. Bu nedenle bireyi örgütle bütünleştirme ve katkısını artıra- bilmenin yolunun, bireyi daha iyi tanımakla mümkün olacağı anlayışı yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bireyin psikolojik ve sosyo-psikolojik özellikleri önemli olmakla beraber, birey ayni zamanda toplumun bir üyesidir ve bireyi birey yapan özellikler toplum tarafından eğitim, sosyalizasyon, bilinçli veya bilinçdışı şartlandırmalar yoluyla aktarılmaktadır. Bireyin özellikleri bu açıdan az ya da çok toplumsal özellikleri taşımaktadır. Bu nedenle kültür denilen muhtevanın anlaşılması önemli hale gelmiştir ve yönetim disiplininin de ilgilendiği bir konu haline gelmiştir.
Kültür konusunun yönetim ve örgütlenme alanında öne çıkmasında birtakım gelişmeler rol oynamıştır. Yönetim ve örgütleme alanındaki bilimsel çabalar, geliştirilmiş olan ilke, model, yaklaşım ve kuramlar, genelde geçerli olsalar da bunların evrensel olmadığı, içinde bulundukları koşullarla uygun oldukları takdirde beklenen yaran sağladıkları anlaşılmıştır. Bu nedenle yönetimin temel uğraşı alanlarından biri de Örgütün içinde bulunduğu koşulları İncelemek ve buna uygun yönetim tarzı ve Örgütsel yapı oluşturmaktır. Başlangıçta uzak çevrenin bir unsuru olarak ele alman genel kültürel koşullar, toplumsal ilişkilerin her yönü ile örgütü ilgilendirmesi nedeniyle önemli hale gelmiş ve dikkatleri kültür konusuna yöneltmiştir.
Diğer yönden, belli bir toplumda var olan yönetim anlayışının ve uygulanan modellerin diğer toplumlar tarafından taklit edilmesi yaygınlaştıkça, bunların taklit edildikleri ülkelerde beklenen sonuçları vermediği fark edilmiştir.Bunun nedenleri araştırıldığında, istenen sonuçların elde edilememesinin en azından bir yönüyle kültürel koşullardan kaynaklandığı görülmüş ve kültür konusu yönetim ve Örgüt disiplini bakımından önemli hale gelmeye başlamıştın
Kültür konusunun yönetim alanında ele alınmasının bir başka nedeni de 1980'li yıllarda Japonya'nın dünya pazarlarında göstermiş olduğu rekabetin batı ülkelerini zorlamaya başlamasıdır.Japonya'nın göstermiş olduğu başarı dikkatleri bu ülkeye çevirmiştir. Önceleri, Japonya'nın başarısının nedeni olarak bu ülkede uygulanan yönetim uygulamaları ve birtakım modeller olarak düşünülmüştür. Japonya'da yönetim alanında yaygın olarak görülen kalite kontrol çemberleri, değişim mühendisliği ile benzeri uygulamalar, başarısının sırrı olarak düşünülmüş ve bunlar batı ülkeleri tarafından taklit edilmeye başlanmıştır. Ancak beklenen sonuçlar elde edilememiştir. Bunun üzerine, Japon işletmelerinin başarısının nedenleri konusunda birçok araştırma yapılmaya başlanmış ve sonuçta, uygulanan modellerin, Japon kültürü ile uyumlu oldukları için başarılı sonuçlar verdiği, aynı modellerin başka ülkelerin kültürleri ile uyumlu olmadığı için buralarda başarılı sonuçlar vermediği anlaşılmıştır. Sonuçta, kültürel farklılıkların yönetim ve örgütleme ilişkin uygulamalarında önemli etken olduğu kabul edilmiştir.
Kültürün Yönetim ve örgüt yazınında yaygınlaşmasında asıl katkıyı ise, ABD firmalarının dünya pazarlarında Japonya ile rekabette karşılaşmış olduğu zorlukta aramak gerekir. ABD firmalarının dünya pazarlarında diğer firmalarla rekabet etme sırasında karşılaşmış olduğu güçlükler ve edinmiş oldukları deneyimler ile örgütleri çeşitli yönleri ile anlama konusundaki çabalarının üst üste gelmesi kültür konusunu çekici kılmıştır. Batı toplumlarındaki yapısal eşitsizliklerin de konunun güncelleşmesinde etkili olduğu ileri sürülmektedir.Bu ortam koşullarında Ouch'nin "Teori Z", Peters ve Waterman'm "Mükemmeli Arayış" eserlerinin yayınlanmasının, kültür konusunun yönetim ve örgüt yazınına taşınmasına Önemli katkısı olmuştur.
Kültürün işletme yönetiminde öneminin artmasında uluslararası rekabetin artmasının yanında, şirketlerin yeni pazarlar arayışları farklı kültürler nedeniyle karşılaştıkları sorunlar, küreselleşme sürecinde karşılaşılan engeller ve genel olarak batı düşünce tarzı yönetim ve örgütleme modellerine Japon yönetim ve örgütleme modellerinin bir seçenek olarak ortaya çıkmasıdır.
Örneğin, Japonya'da iş görenlerin örgütsel yaşamı nitelendiren önemli kavramları örgütsel sosyalleşme, çalışanlar arasında uyum, arkadaşlık, mutluluk ve kıdem gibi kavramlardır. Buna karşılık ABD'de ise önde gelen kavramlar para, otorite, denetim, özerklik ve bireysel başarıdır. Buna karşılık çeşitli başarı ölçülerine göre her iki ülke de başarılı olarak kabul edilmektedir. Birbirlerine zıt anlayışlara rağmen aynı başarının yakalanması toplumsal kültürlere uyumlu yönetim anlayışları ile açıklanmaktadır.
Kültür olgusunun yönetim ve örgüt yazınında önemli bir tutmasında ve yaygınlık kazanmasında yukarıda ele alman faktörlerin dışında, dünyadaki hızlı değişim ve gelişmeler de önemli bir role sahiptir. Batı toplumunda toplumsal refahın kaynağının ekonomik düzen olduğu biçimindeki genel kanıda değişmeler gündeme gelmiş ve toplumsal refahın sağlanmasında kültürün önemli bir faktör olarak kabul edilmeye başlanmıştır. 21. yüzyıla doğru dünyanın her tarafında politik ve ekonomik kurumların giderek birbirlerine benzemekte ve aralarındaki farklar giderek azalmaktadır. Hem bu farkların azalması, hem de küreselleşme nedeniyle bireylerin ve kurumların yüz yüze gelmeleri, farklı ulusal kültürlerin karşı karşıya gelmesi ve birbirilerini yakından tanıma fırsatı doğurmaktadır. Bu gelişme neticesinde bir yandan yönetim ve örgüt eylemlerinin giderek birbirine benzeşmesi gündeme gelirken diğer yandan farklı kültürlerde yönetim ve Örgütlemeye ilişkin farklılıklarda orta çıkmaktadır. Bu da kültür olgusunun yönetim ve örgüt yazınında yaygınlaşmasını hızlandırmaktadır.
Örgütün başarısı, bir yönüyle örgüt ile çevre arasındaki uyumun sağlanmasına bağlı iken, diğer yönüyle işletme içindeki farklılıkların bütünleştirilmesine ve bunların örgüt amacı doğrultusunda isteklendirilmesine bağlıdır. Farklı kültür veya alt kültürlerden örgüt içine taşınan farklılıkların bütünleştirilmesi, örgüt içinde çeşitli gruplar arasında uyumun sağlanması gerekmektedir. Örgüt içinde yer alan çeşitli gruplara mensup bireylerin, tutum, düşünce, davranış bakımından uyumlu hale gelmesi örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için vazgeçilmez bir önem taşır ve çatışmaları en aza indirir. Bunu sağlamaya yönelik çabalar örgüt kültürünün konusu olmaktadır.
II.Bölüm ;
Bu bölümde önce kültür kavramının anlamı ve tarihsel süreç içinde uğramış olduğu anlam değişiklikleri ve bunun nedenleri üzerinde durulacaktır. İkinci olarak, kültür ile uygarlık arasındaki ilişki ele alınarak kültürün içeriği belirlenmeye çalışılacaktır. Üçüncü olarak, kültürün öğeleri ve özellikleri ele alınarak kültürün kapsamı ve sınırlan tespit edilmeye çalışılacaktır. Daha sonra, kültürün düzeyleri ve boyutları açıklanacaktır.
Kültür olarak tanımlanan içerik, günlük dilde farklı içeriklerle kullanılmaktadır. Kavram, farklı toplumların farklı yaşam tarzlarını birbirinden ayırmak üzere uygarlık anlamında, belli bir toplumda eğitim seviyesini belirtmek, sanat anlamında da belli Özelliklerdeki sanatları belirtmek ve belli üretim biçimlerini işaret eden içeriklerle kullanılabilmektedir. Bunun dışında kavram farklı disiplinler tarafından, disiplinlerin ilgi alanları itibari ile de farklı farklı içeriklerle kullanılabilmektedir. Bu nedenle kavramın tanımını yapmadan önce dayanmış olduğu köken ve tarihsel süreç içerisinde kavrama yüklenilen anlamlan bilmekte yarar vardır,
Kültür kavramı günümüzde birçok farklı anlamda kullanılmakla beraber, genelde, kültüre ilişkin yazında bir toplumun yaşama biçimini işaret etmek için kullanılmaktadır. Sözcük olarak kültür kavramı incelendiğinde de tarihsel süreç içinde belli bir yaşam biçimini işaret ettiği görülmektedir.
Kültür kavramının "ekip biçme" ya da "ekin" kökeninden gelmesi, ekip biçmenin toplumsal hayatın gelişmesinde oynadığı önemli rol nedeniyledir. Bu temel gelişme, toplumsal gelişmenin bu aşamasının "uygarlık" olarak adlandırılmasına neden olmuştur.
Uygarlık sözcüğü incelendiğinde de aynı şeyi görmek mümkündür. "Civil" sözcüğü "kent" anlamına gelmektedir. Civil sözcüğünden türeyen "Civilizati- on" ise uygarlık anlamında olup kentsel yaşam biçimini işaret etmektedir. Buna benzer bir paralelliği doğu toplumlarında da görmekteyiz. Aynı şekilde "Medine" kent anlamında olup, "medeniyet'in de kent sözcüğünden türetildiğini görmekteyiz.
Bugün günlük dilde çeşitli anlamlarda kullandığımız kültür kavramı, köken itibarı ile yerleşik toplumdaki yaşam biçimine dayanmaktadır. Bu nedenle uygarlık ve kültürün zaman zaman eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Burada dikkati çeken nokta, kültür kavramı ile yaşam biçimi arasında önemli bir ilişkinin varlığıdır. Genelde kültür kavramı da bu içeriğe uygun olarak bir toplumun belli bir zaman dilimindeki yaşam biçimi olarak tanımlanmaktadır. Ancak kültür kavramının uygarlık kavramı ile aynı anlamda ve bu içeriğin yerleşik toplum biçimi olan kent tipi yaşam biçimi için kullanılması bundan önceki yaşam biçimlerini yok saymak gibi bir yargıyı taşımaktadır. Kavramın bu içerikte kullanılması, kavramın belli bir yaşam biçimi olduğu şeklindeki tanımı yadsımak anlamına gelir.
TARİHSEL SÜREÇTE KÜLTÜR KAVRAMINA YÜKLENİLEN ANLAMLAR
Kültür kavramı, tarihsel süreç içinde farklı dönemlerde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Kültür kavramı ilk kez Voltaire tarafından "insan zekâsının oluşumu, gelişimi, geliştirilmesi ve yüceltilmesi..." anlamında kullanılmıştır. Alman dil bilimci etnolog G. Klemm (1843-52) ise, kültür kavramını: "uygarlık ve kültürel evrim" karşılığı olarak kullanmıştır. Buna karşılık XIX. ve XX. Yüzyılın ilk yarısında Fransızlar ve ingilizler kültür kavramım uygarlık anlamında kullanmışlardır. Bu yüzyıllarda hâkim üretim ve yaşam biçimi, kentsel yaşam biçimidir. Fransız ve ingilizlerin kültür kavramına yükledikleri anlam, farklı toplum biçimlerini bir birinden ayırmaya yöneliktir. Buna göre, bilim, felsefe, teknoloji ve sanayi alanında ileri giden toplumlar uygar, bu gelişmeleri sağlayamayan toplumlar ise barbar olarak tanımlanmıştır. Görülüyor ki, İngiliz ve Fransızlar, Rönesans'tan başlayıp gelişen bilimsel temel üzerinde yükselen kentsel yaşam biçimini esas alan bir ayırıma gitmektedirler. Aydınlanma hareketi ile başlayıp gelişen "modern" yaşam biçimi uygar, bunun dışında kalanlar ise uygar olmayan ya da barbar olarak nitelendirilmektedir. Batı Avrupa'da böylesine bir yargının varlığını "doğal" kabul etmek gerekir. Yukarıda kısaca açıklandığı üzere, 19. yüzyıla kadar devam eden süreçte, bireysel hak ve özgürlükler, bireysel çıkar, geleneğin yerini akılcılığın alması, toplumsal düzenin akılcı bir biçimde planlanabileceğine dair inanç, var o lam olduğu gibi açıklamaya yönelme, teolojinin yerine bilimin alması ve dışsal otoriteyi reddetme gibi değerler, aydınlanma projesi olarak adlandırılan modernizmin yücelttiği ve hedef aldığı değerlerdir. Bu tür değerler beraberinde teknolojik ve ekonomik alandaki gelişmeleri de sağladığında batı tipi yaşam biçimi uygarlık, Önceki yaşam tarzlarının barbar olarak nitelendirilmesi biçimindeki bir yargıyı kolaylaştırmıştır.
Buna karşılık Alman bilimciler kültür kavramını Ön yargıdan arındırılmış olarak kullanmaya başlamışlardır. Alman sosyal bilimcileri, belli bir toplumun, belli bir zaman diliminde göstermiş olduğu özelliklerin toplamını kültür olarak tanımlanmıştır. Bu içerikteki kültür kavramı tanımının tipik örneği Kant tarafından yapılan tanımdır.
Kant kültürü: "bir ulusun, bir halkın ya da bir topluluğun yaşam biçimi" olarak düşünmüştür. Kültürün bir yaşam biçimi olarak ele alınması ona tarihsel bir boyut kazandırmaktadır. Yaşam biçimi tarihsel bir süreç içinde oluştuğundan, tarihsellik, kültürün kuşaktan kuşağa aktarıldığım işaret etmektedir. Bu anlamda kültür kavramı, ya çok genel bir biçimde "insan türünün yaşam biçimini diğer bütün yaşam biçimlerinden ayıran şey olarak" ya da daha özgün olarak, "tarihsel bakımdan bir uygarlığı oluşturan çeşitli kültürlerden biri olarak anlaşılır". Bu bakış açısıyla sürü ekonomisi aşaması, tarım toplumu aşaması veya sanayi toplumu aşaması farklı kültürler olup, bunların bir kısmının barbarlık olarak kabul edilmesi yanlıştır. Her biri farklı kültürlerdir ve her biri farklı yaşam tarzlarına karşılık gelmektedir.
Alman sosyal bilimcileri ile aynı bakış açısına sahip olan Kari Marx ise kültürü: "doğanın yarattıklarına karşı insanoğlunun yarattığı her şey..." olarak tanımlamıştır. Bu tanım çok özlü bir tanım olmasma karşılık, kültür olarak tanımlanan olgunun kapsadığı unsurların neler olduğunu belirtmeye gerek vardır, "insanoğlunun yarattığı her şey" ifadesinde yer alan "şeylerin" ortak özellikleri itibari ile sistematik bir biçimde belirtilmesi gerekir.
KÜLTÜR KAVRAMININ TANIMI
Kültür kavramına ilişkin yapılmış çok sayıda tanım mevcuttur. Çok sayıda tanım yapılmış olması, kavramın tanımlanmasında karşılaşılan sorunlar nedeniyledir. Çok sayıda tanım yarattığı sorunları gidermek amacıyla, kültür konusunda ortak kabul görecek bir tanım yapmayı amaçlayan iki araştırmacı, Krober ve Kluckhohn, 1952 yılında yapmış oldukları bir araştırmada 164 adet kültür tanımı belirlemişlerdir.Kültür konusunda bu kadar çok tanımın yapılmış olması genel kabul gören ortak bir tanımın yapılmasını zorlaştırmaktadır.
Kültürün tanımının yapılmasında karşılaşılan bu sorunun bir takım nedenleri vardır. Bunların başlıcalarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
1) Kültür olarak kavramlaştırılan olgu, hayatın her alanı ile ilgilidir ya da hayatın her alanına ilişkin yönleri vardır. Bu durum, kültür kavramının tanımının yapılmasını zorlaştırmaktadır.
2) Antropoloji gibi sosyal bilimler doğrudan kültürü konu alırken, diğer bir kısım sosyal bilimler ise alanları genişledikçe kültür olgusuna eğilmeye başlamışlardır. Daha açık bir ifade ile sosyal bilimlerin tümü az ya da çok kültür olarak adlandırılan muhteva ile ilgili olmuştur. Sosyoloji, sosyal psikoloji, psikoloji, antropoloji, yönetim ve Örgüt kuramları vb. disiplinler, kendi alanları ve bakış açıları ölçüsünde kültür konusuyla ilgilenmişlerdir. Her bir disiplin konuya farklı farklı baktığından yapmış oldukları kavram tanımları da bir birinden farklı olmuştur. Bu durum da sosyal bilimler genelinde genel kabul görmüş bir tanımın yapılmasını zorlaştırmaktadır. Buna karşılık kültür konusunu doğrudan konu alan disiplinlerin benimsedikleri tanım, sosyal antropoloji temeline dayanır. Bu nedenle kültür kavramının tanımına sosyal antropoloji disiplininden yola çıkarak bakmakta yarar vardır.
KÜLTÜRÜN ÖZELLİKLERİ
Antropoloji disiplinine göre kültür, eğitim, sanat ve bilim vb. özelliklerden ve beğenilen her hangi bir yaşam biçimini değil, bütün yaşam biçimlerini kapsayacak bir içerikle kullanılır. Bu içeriğin başlıca özellikleri olarak:
1) Kültür hem genel hem de özeldir. Tüm insan gruplarının bir kültürü vardır. Bu özelliği, bir kültüre sahip olmanın insan türünün genel bir Özelliği olarak kabul edilir. Başka bir ifade ile toplum halinde yaşayan bütün insanlar bir kültüre sahiptir. Buna karşılık, bir insan grubunun yaşam tarzı (kültürü) diğer insan gruplarının yaşam tarzlarından farklılık içerir. Bu Özelliği ile de kültür özeldir.
2) Kültür öğrenilir. Kültür, içgüdüsel ya da kalıtımsal değil, her bireyin doğduktan sonraki toplumsal yaşamı içinde öğrendiği bir içeriktir. Üç öğrenme durumu olduğu kabul edilir. Öğrenme durumlarından biri, bireyin kendi deneyimi ile öğrendiği bireysel durumsal Öğrenmedir. İkincisi, toplumsal durumsal öğrenme durumudur. Hayvanlar toplumsal durumsal Öğrenme biçimi gösterirler. Üçüncüsü ise, kültürel öğrenmedir. Bu Öğrenme biçimi sadece insan kapasitesine özgü ve simge kullanmaya bağlı bir öğrenme biçimidir.
3) Kültür simgeseldir. Simge, belli bir dil ya da kültürde bir durumu ya da nesneyi temsil eden sözlü ya da sözlü olmayan bir işarettir. Simge ile simgeleştirdiği şey arasında açık, doğal ya da zorunlu bir bağ olması gerekli değildir. Her insan topluluğu yaşama ilişkin deneyimlerini simgeleştirme ve bu yolla bir kültür yaratma kapasitesine sahiptir. Kültürel öğrenme önemli ölçüde simgeler aracılığıyla olmaktadır.
4) Kültür kolektif bir özelliğe sahiptir. Kültür bireylerin tek başlarına yarattığı bir şey değildir. Kültür, içinde bulundukları çevresel koşulların kaynaklanan sorunların çözümüne ilişkin bireysel deneyimler aracılığıyla üretilse de, toplum üyelerince paylaşılır hale geldiği ölçüde toplumsal hale gelir ve kültür denilen içeriğe bürünür. Kültür bu nedenle bir grubun üyeleri tarafından paylaşılan ve bu nedenle de kolektif bir içerik özelliğini taşır.
5) Kültür yalnızca anlamlar bütünü değil aynı zamanda paylaşılan duygular bütünüdür. Bir toplumdaki kültürel ideolojiler ve biçimler, duyguları sosyal olarak kabullenen kanallara yönlendirirler. Bir kültür topluluğunda var olan tören ve ayinler, duyguların ortak duygular oluşturma amacına yöneliktir.
6) Kültür, tarihi ve süreklidir. Bir toplum doğayla mücadele ve birlikte yaşamaktan kaynaklanan sorunların çözümüne ilişkin öğrenmiş olduğu çözümleri kendisinden sonraki kuşaklara aktarma yoluyla sürekliliğini sağlar. Bu çözümler, yeni kuşaklara eğitim ve sosyalizasyon yoluyla aktarıldığı için tarihi bir süreklilik özelliği gösterir.
7) Kültür toplumsal bir Özellik taşır. Bir toplumda var olan ve nesilden ne- sile aktarılan veya topluma yeni katılan üyelere aktarılan öğretiler, bu topluluğun üyelerince paylaşılan öğretilerdir. Hem bu özelliği nedeniyle hem de üretilme biçimleri nedeniyle toplumun ortak ürünleridir. Bu ortaklık özelliği nedeniyle de toplum üyelerince paylaşılırlar. Sonraki kuşaklara aktarılan değerler de paylaşılan değerlerdir. Bu nedenle kültür olarak tanımlanan içerik toplumsal bir içeriktir.
8) Kültür, ideal ya da idealleştirilmiş kurallar sistemidir. Bireyin tutum ve davranışlarına yön veren kurallar sistemi vardır. Bu kurallar, toplum biçiminde yaşama ilişkin ve doğayla başa çıkma sorunlarının çözümüne yöneliktir. Bireyler, bu kurallara uymasalar da toplumsal kuralların neler olduğunu bilirler. Bu nedenle toplumca konulmuş olan kurallar sistemi idealleştirilmiş kurallar sistemi olarak görev yaparlar.
9) Kültür, ihtiyaçları karşılayıcı ve doyum sağlayıcı bir özelliğe sahiptir. Kültür olarak tanımlanan alışkanlıklar, teamüller, normlar, gelenekler, görenekler, değerler ve inançlar, doğayla başa çıkma ve birlikte yaşamı mümkün kılacak çözümler bütünüdür. Bu nedenle kültür ihtiyaçları karşılayıcı ve doyum sağlayıcı bir işleve sahiptir. Toplumun sorunlarını çözme işlevini yitiren kurallar bir müddet sonra ortadan kalkarlar.
10) Kültür dinamik bir özellik taşır. Hem doğa hem de doğayla sürekli bir ilişki içinde bulunan toplum sürekli değişir. Bu değişim, hem toplumsal yaşama, hem de doğal koşullara uyum sağlamak için bulunmuş çözümlerin değişmesini gerektirir. Değişen koşullara çözüm getiremeyen alışkanlık, teamül, gelenek, görenek, değer ve inançlar yerine yenilerinin getirilmesi ihtiyacı nedeniyle kültür dinamik bir özellik taşır.
11) Kültür bütünleştiricidir. Kültür bir toplumun bireylerini yalnızca paylaşılan değerler, duygular, inançlar olarak değil aynı zamanda bireylere
. yüklediği yükümlülükler itibari ile de bütünleştirir. Bir yanıyla kültür tarafından ortaya konan bilinç, duygular ve sosyal çerçeve aracılığıyla kolektif bir kimlik oluştururken diğer yanıyla karşılıklı toplumsal taahhütler yoluyla da bunları pekiştirir. Bu yolla bir kültüre mensup bireyler sosyal olarak homojen bir yapı gösterdikleri ve diğer gruplardan farklılaştıklarını görürler. Bu bütünlüğü pekiştirici bir rol oynar.
12) Etnik merkezli eğilimleri arttırma özelliği taşır. Farklı kültürlerde farklı düzeylerde de olsa etnik eğilimleri arttırıcı bir rol oynar. Aynı kültüre mensup bireyler aynı duygu, düşünce ve inançları paylaştığı için farklı duygu, düşünce ve inançları paylaşanları öteki olarak görmek alışkanlığı kazanmaya başlarlar. Bu da başka kültürlere karşı tutum takınmalarına neden olur. Bu nedenle farklı kültürlerde farklılık göstermesine rağmen genelde etnik merkezli eğilimlere neden olur.
KÜLTÜRÜN İÇERİĞİ VE İLGİLİ KURAMLAR
Yukarıda, kültür kavramının kökeni, tarihsel süreç içinde kavrama yüklenilen anlamlar ve kültürel antropoloji disiplininde hangi anlamda kullanıldığı açıklanmaya çalışıldı. Kültüre ilişkin yapılmış olan tanımlar kültürün ne olduğu konusunda fikir vermektedir. Ancak kültür olarak kavramlaştırılan olguyu inceleme konusu yaptığımızda yapılmış olan tanımlar yetersiz kalmaktadır. Örneğin, Marx kültürü, "doğanın yaratıklarına karşı insanoğlunun yarattığı her şey", Kant ise, "bir ulusun, bir halkın ya da bir topluluğun yaşam biçimi" olarak düşünmüştür. Bu tanımlar kültür olarak kavramlaştırılan olgunun kapsamını tam olarak vermekle birlikte bu kapsamın içinde yer alan unsurların neler olduğunu belirtmemektedir. Bu nedenle kültür denilen olguyu incelemek durumunda kalanlar bu tanımlardan hareketle inceleme konusu olacak unsurları kendileri belirlemek durumunda kalmaktadırlar. Farklı disiplinler "yaşam biçimlerini" ya da "insanoğlunun yarattığı her şeyi" o disiplinin ilgi alam ile sınırlı olarak ele almaktadırlar. Bu da genellikle bir bütünün bir veya birkaç boyutunun incelenmesi ile sınırlı kalmaktadır.
Kültür kavramının tanımını yalnızca kapsamım değil aynı zamanda içeriğini de ele alarak yapılan tanımlar da sorunu kısmen çözmektedirler. Örneğin Schein'in "Kültür, toplumun çevresiyle mücadele ve birlikte yaşamaktan kaynaklanan sorunların çözümü sırasında öğrenilmiş, işlevselliği nedeniyle yeni katılan üyelere aktarılmak istenen beceri deneyim, alışkanlık, yöntem, gelenek, görenek değer ve inançların tümü" biçimindeki kültür tanımı ele alındığında, kültürün kısmi çözümlemesini görürüz. Bu tanımda toplumun uğraşı alanı olarak insan-doğa uğraşı alanı ile insanlar arası uğraşı alanlarının işaret edildiğini görmek mümkündür. Bir başka deyişle, toplumlar varlıklarım sürdürebilmek için hem doğa ile mücadele etmek durumundadırlar, hem de birlikte yaşamaktan kaynaklanan sorunları çözmek durumundadırlar. Bu iki uğraşı alanı, kültürün ilgili olduğu alanları göstermektedir. Kültürün bir başka boyutu ise, yaşam biçimi olarak ele alman içeriğe ilişkindir, Bu içerik, doğayla mücadele biçiminin ve toplum biçiminde yaşamayı olanaklı kılacak çözümleri kapsamaktadır. Bu çözümler, tanımda "beceri deneyim, alışkanlık, yöntem, gelenek, görenek değer ve inançların tümü" biçiminde ele alınmıştır. Kültür olgusunu çözümlemek için bütün bu kavramların sistematik bir biçimde ele alınmasına ihtiyaç vardır.
KÜLTÜR İLE İLGİLİ KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Kültür olarak ele alınan olgunun çözümlenebilmesi kültürün iki farklı boyutunun incelenmesi ile mümkündür. Bunlardan birincisi, kültürün dayanmış olduğu kuramsal temeldir. İkincisi ise kültürün oluşumunun bu kuramsal temel üzerinde açıklanmasıdır.
KÜLTÜRÜN ÖĞELERİ
Kültür bir toplumsal yaşam biçimidir. Bu yaşam biçiminin insan-doğa ilişkileri, toplum biçiminde yaşamaktan kaynaklanan insanlar arası ilişkiler ve insan-öte dünyaya ilişkin alanları olduğu yukarıda özetlendi. Bu sayılanlar kültürün ilgili olduğu temel alanları göstermektedir. Her bir alanla ilgili olarak toplumun ve dolayısıyla toplum üyesi bireylerin temelde yaşamın sürekliliğinin nasıl sağlanacağına ilişkin bilgi, geliştirmiş oldukları teknoloji, oluşturmuş oldukları kurallar, normlar, düşünceler ve inançlar; özetle toplumsal bir düzen ve düzenin korunmasına yönelik ideolojileri vardır. Kültürün tanımı gereği kapsamında yer alan bu unsurlar kültürün öğelerinin ne olduğu hakkında fikir vermektedir.
Kültürün hangi temel öğelerden oluştuğu konusunda ilgili yazmda birbirine az çok benzeyen çok sayıda görüş mevcuttur. Kültürel düzeylerin ve aralarında- ki ilişkilerin neler olduğunu ele alan Hofstede'ye göre kültürün temel öğeleri semboller, kahramanlıklar, ritüeller ve bütün bunların altında yatan değerlerden oluşmaktadır.Meek, kültürün öğelerini dil, mimari tarz ve biçimsel düzenlemeleri kapsayan semboller, mitler ve ideoloji olarak ele almıştır.Sackman ise kültürel öğeler olarak gözlemlenebilir düzenlemeler, değerler, inançlar ve varsayımlar olarak saymaktadır.Kültürün öğelerinin bu biçimde ele alınmış olması, konuyla ilgilj yazarların inceledikleri konunun alam nedeniyledir. Kültür kavramı esas alındığında ya da kültürün ilgili olduğu temel alanlar dikkate alındığında bu öğelerin sayısının daha fazla olduğu görülecektir.
Kültürü bir bütün olarak ele aldığımızda kültürün başlıca öğeleri, yaşam biçiminin temel alanlarıyla bağıntılı olarak şu şekilde özetlemek mümkündür.Teknoloji ve doğa ile mücadele yapıtlar^dit, ahlak ve estetik, inançlar, tutumlar, kurallar, değerler, gelenekler, mitler ve sosyal kurumları sayabiliriz. Ancak insanların karşılaşmış oldukları durumları, nesneleri ve olaylan değerlendirmelerinin arkasında yatan kültürel etmenlerle sınırlı olarak ele aldığımızda başlıca kültürel öğelerin, değerler, inançlar, mitler ve ideoloji olduğu söylenebilir. Sche- in, değerler yerine temel varsayım kalıpları kavramının daha uygun düşeceğini ileri sürmektedir. Bunun nedenini bireyler açısından değerler, tercih etme ile ilgili iken temel varsayım kalıpları için böyle bir durumun olmaması olarak göstermektedir.
Bu öğeler aşağıda açıklanmıştır.
DEĞERLER
Değer Kavramı
Değerler, genel olarak tutum, davranış ve inançların formüle edildiği genel standartlar; hangi toplumsal davranışların iyi, doğru ve arzulanır olduğunu belirten/toplum üyelerince paylaşılan ölçüt veya fikirler; bir sosyal yapının varlık, birlik, işleyiş ve devamını sağlayan, tasvip ve teşvik gören, toplumca korunmaya çalışılan kabuller ve inanışlar; ya da davranış, tutum ve düşüncelere ilişkin olarak iyi-kötü, güzel-çirkin, normal-anormal ve rasyonel- irrasyonel ayrımında kullanılan ve spesifik bir özellik taşımayan ölçütler olarak tanımlanmaktadır. Değerler, toplumun insan-doğa mücadelesi, insanlar arası sorunları çözmeye ilişkin doğrularla ilgili olduklarından toplumsal yaşam kadar eskidir. Değerler kavramının Eski Yunan'da Aristo tarafından geliştirilmiş olduğu ve modern değerler kuramının ise Jeremy Bentham'ın toplumsal faydayı esas alan faydacılık kuramına dayanan değer anlayışı ile başladığı kabul edilmektedir. Bu kuram özünde herhangi bir eylemin doğruluğunu veya yanlışlığını o eylemin ne- dfen olduğu toplumsal fayda ve maliyetle açıklamaktadır. Felsefi değerler kuramının ise Schneider (1917) tarafından, ekonomik, etik, teolojik ve psikolojik değerlerin incelenmesi ile geliştirildiği ileri sürülmektedir.
Günümüzde değerler, çeşitli disiplinler tarafından ele alınıp incelenen bir konudur. Bunların başlıcalan ahlak felsefesi (ethics), ahlak (ethic), kültür, sosyoloji ve psikoloji disiplinleridir.
TEMEL VARSAYIMLAR (İNANÇLAR)
Kültürün bir diğer öğesi bazı yazarlar tarafından "inançlar", diğer bir grup yazar tarafından ise "temel varsayımlar" olarak adlandırılan inançlardır. Hofs- tede, kültürün temel belirleyici öğesinin inançlar olduğunu söylerken, Schein bunu temel varsayımlar olarak ele almaktadır. Schein kültürün belirleyicileri olarak temel varsayımları şöyle açıklamaktadır. Bir grubun temel varsayımları güçlü bir biçimde paylaşması durumunda grup üyelerinin davranışlarının başka öncüllere dayandırılmasını imkânsız hale getirir. Schein'e göre temel varsayımlar uygulamada kuramlara benzer ve onlara ne karşı çıkılır, ne de tartışılır. Bu yüzden değişmeleri çok zordur. Temel varsayımlar düşünsel planda ele alındıklarında, yeni bir şeyleri öğrenmek olgu ve olayları düşünmeyi, incelemeyi ve yeniden canlandırmayı gerektirir. Bu da belli bir istikrar içinde olan bilişsel yapının değişmesini gerektirir. Eski bilişsel yapının yıkılarak yenisinin oluşturulması son derece güçtür. Çünkü temel varsayımların yeniden gözden geçirilmesi, insanların başından beri çözüm buldukları kaygıların büyük ölçüde gündeme gelmesi anlamına gelir. Temel varsayımların değişim zorluğu, yenilerinin tolere edilmesinden çok, insanların sahip oldukları temel varsayımların içinde bulundukları dünya ile uyumlu olduğu biçimindeki algılama eğilimleri nedeniyledir. Bu biliş sisteminin bozulması, yadsınması veya ret edilmesi insanlarda psikolojik rahatsızlık yaratır. Schein'e göre kültür gücünü son tahlilde bu psikolojik süreçten alır. Bu anlamda Schein'e göre bir dizi temel varsayımlar bütünü olarak kültür, neyin dikkate değer olduğunu, nelerin değersiz olduğunu olup bitenlere ne tür tepkiler verileceğini, çeşitli durumlarda nasıl hareket edileceğini tanımlar. Düşünce dünyası ya da zihinsel harita olarak temel varsayımlar bütünlüğü bir kez oluştuğunda insanlar, aynı temel varsayımları paylaşan insanlarla birlikte olmaktan huzur, farklı temel varsayımlara sahip olanlarla bir arada olmaktan huzursuzluk duyarlar, Schein'e göre insan zihninin bilişsel istikrara ihtiyacı vardır. Bu yüzden temel varsayımların sorgulanmasına ilişkin bir sorgulama, kaygıya ve dolayısıyla savunmaya neden olur. Bu nedenle bir kültürü oluşturan temel varsayımlar, hem birey hem de grup (toplum) düzeyinde grubun yaşamını sürdürmesi bakımından temel öneme sahiptir.
Schein'in temel varsayımlar olarak tanımladığı kavrama benzer kavram, inanç kavramıdır. Schein'in temel varsayımların oluşumu Hofstede'nin inançların oluşumuna ilişkin açıklamaları dikkate alındığında farklı sözcüklerin fakat ayni içeriğin kast edildiğini görmek mümkündür. Bu nedenle temel varsayımlar yerine inanç kavramı kullanılabilir. Bir toplumda inançlar değerler kadar yaygın olmamakla birlikte değerlere görece daha güçlü ve daha az esnektirler. İnançlar, gerçeğin şimdi ve gelecekte nasıl olduğuna ilişkin bireylerin bilgilerinden oluşur. "İnançlar bireyin olgu ve olaylar hakkındaki bilgilerinin ve anlamlarının toplamıdır"Konuya birey açısından bakıldığında bireyler kendi şahsi bilgi ve tecrübelerinin gerçeğin kendisi olduğuna inanırlar.
TUTUMLAR.
Kültürün bir diğer öğesi olarak tutumlar sayılmaktadır. Tutumlar, inanç ve değerler tarafından belirlendiğinden genellikle kültürün bir öğesi olarak tutumların üzerinde fazla durulmaz. Belirleyicilerinin değerler ve inançlar olması, tutumların kültürel bir öğe olmasını tartışmalı hale getirmektedir. Tutumlar daha çok davranışlarla benzerlik gösterirler. Tutumlar bireyin nesne, düşünce ,ya da olaylara karşı olumlu veya olumsuz bilişsel (bildik) değerlendirme, duygu veya eğilimleridir. Tutumlar yaşam olayları karşısında davranış ve hareket biçimleri olarak şekillenirler.Tutumların arkasında yatan inançlar ve değerlerdir. Bireylerin tutumları onların inanç ve değerleri tarafından belirlenir. Tutumlar ile değerler arasındaki farklar şöyle sıralanmaktadır:
Değer, tek inanca karşılık gelir, buna karşılık tutum ise organize olmuş birkaç inanca tekabül eder.
Tutum, insan veya duruma odaklanır. Değer ise geneldir.
Birey, arzu ettiği ve öğrenmiş olduğu inanç sayısı kadar değere sahip iken, karşılaşmış olduğu objeler ve durumlar sayısı kadar tutuma sahiptir. Tutumların sayısı değerlerin sayısından fazladır.
Değerler ve inançlar, tutumların belirleyicisi, tutumlar ise belirlenendir.
NORMLAR
Genel olarak normlar, bir toplumun kendisi için ilke edindiği ve üyelerinin eylemlerine yön veren biçimsel olmayan düzenlemelerdir. Grup normları ise, grup üyelerinin gerek grup içi bireysel faaliyetlerinde ve gerekse birbirleriyle karşılıklı ilişkilerinde uymak istedikleri davranış kurallarıdır.
Normlar genellikle yazılı değildir ancak tüm üyeler, uyulması gereken kuralların farkındadır. Normların grup üyeleri üzerinde güçlü baskıları vardır. Normlar doğru veya arzulanır davranışlara ilişkin grup üyelerinin paylaşılan inançlarını yansıtır.
SEMBOLLER
Kültürün bir öğesi olarak semboller, nesnelerin, düşüncelerin, duyguların ve ilişkilerin yerini tutan sözcüklere, el, kol ve baş ile yapılan davranışlara ve biçimler sembol (simge) olarak tanımlanır. Semboller bir kültürel ortam içinde belli anlamları olan sözcükler, jestler, resimler, biçimler ve objelerden oluşur.
Sembollerin geçerli olabilmesi için;
- Anlatması beklenen şeyi anlatabilmesi,
-Anlatılmak istenen şeyi tam, eksiksiz ve başka anlamlara çekilmeyecek biçimde anlatması gerekmektedir.
Semboller yukarıdaki anlamları dışında örgüt kültürü açısından daha özel durumları yansıtırlar. Örgüt kültürü açısından semboller, birçok şeyi kapsayan ve paylaşılan anlam kodlarıdır.Semboller örgüt kültürünün ve eylemlerin görünür yönüyle ilgilidir ve örgüt kültürünün oluşmasında bir işleve sahiptir.
MİTLER
Mitler, (Anlatı, söylence) temelde olayların orijinine ve değişimine ilişkin olan ve sembolik kavramlarla ifade edilen, saygıdeğer veya kutsallık özelliği bulunan uydurulmuş hikâyelerdir.Ya da, bir toplumun yaşadığı olayların veya toplumun düzen ve ilişkilerini temellendiren yapıların düşselleştirilerek anlatımıdır. Mitlerin, anlaşılmayan olaylara açıklık getirme; zıtlıkları uzlaştırma ve ikilemleri çözme işlevi vardır.
KAHRAMANLIKLAR
Kahramanlar, toplum veya grubun temel karakterini doğrudan oluşturabilme olanağına sahip olabilirler. Kahramanlar bir toplumda, bir grupta veya bir kurumda itibar edilen ve bu nedenle de davranışlar için model olarak alman gerçek veya hayali, Ölmüş veya yaşayan bireylerdir. Kahramanlar toplumsal sorunların çözümü sırasında veya birlikte çalışma sırasında ortaya çıkar ve herkese örnek teşkil eder.
TÖRENLER
Törenler, bir toplum, bir grup veya bir kurumda ideal değerlere ilişkin düzenlemelerdir. Törenler, bir kültürde teknik olarak anlamsız, ancak sosyal olarak temel önemi olan ve arzulanan değerlerin paylaşımım sağlama işlevi gören kolektif eylemlerdir. Törenler ve ayinler toplum, grup veya kurumlarca değerli sayılan davranışların hem neler olduğunun toplum, grup veya kurum üyelerine aktarılması hem de bunların pekiştirilerek paylaşımın güçlendirilmesini sağlarlar.
İDEOLOJİ
İdeolojiyi doğrudan kültürün bir öğesi olarak ele almak tartışmalı bir durumdur. Bunun nedeni ideolojinin temelinde inançların, değerlerin ve normların yatması ve ideolojinin bunlar aracılığıyla tamamlanmasıdır. İdeolojiyi, olup bitenlerin nasıl işlediğine ilişkin birbirleriyle ilişkili bir dizi inançlar sistemi olarak tanımlayan Trice ve Beyer, birey ve grupların belli davranışlarının ideoloji ile açıklanabilirliği nedeniyle ideolojiyi kültürel bir öğe olarak ele almaktadırlar. Yazarlar, ideolojiyi kültürel bir Öğe olarak ele almayı üç nedene bağlayarak açıklamaktadırlar. Birincisi, ideolojiler genellikle normlar aracılığıyla bireyleri belli davranışta bulunmaya zorlarlar. İkincisi inançlar ideoloji olarak ifade edildiklerinde duygu olarak daha güçlü hale gelirler. Üçüncü olarak da, ideolojiler geçmiş ya da niyetlenilen davranışlar için tutarlı manevi gerekçeler sunarlar.Bu yönüyle ele alındığında ideolojiler normlar, değerler ve inançları içermekte ancak içerdiğinde daha güçlü olmakta ve bu nedenle kültürel bir öğe olarak kabul edilmektedirler.
İdeoloji kavramı XVIII. Yüzyılda ideologlar olarak bilinen bir gurup tarafından ileri sürülen ve başlangıçta "doğru düşünme" ve "doğru düşündürme" bilimine verilen ad olarak ortaya çıkmıştır. Kavram ilk kez Destut de Tracy tarafından 1797'de herkese doğru düşünme imkânları sağlamak amacıyla kullanılacak bir fikir bilimi anlamında kullanılmıştır.
KÜLTÜRÜN DÜZEYLERİ
Yukarıda kültürel öğeler olarak açıklanan semboller, tören ve ayinler, değerler, inançlar ve temel varsayımlar ayni özün farklı düzeylerinin temsil edildiği biçimleridir. Bunların bir kısmı kültürün gözlemlenebilir düzeyini diğer bir kısmı ise gözlemlenebilir düzeyi de biçimlendiren özü olarak kabul edilmektedirler. Hemen belirtmek gerekir ki, gözlemlenebilir düzey olarak ele alınan öğeler yalnızca öz tarafından şekillenen öğeler olmayıp aynı zamanda bir kültürü paylaşan bireylerin tutum ve davranışlarını etkileme ve aynı zamanda kültürün de vamında önemli işleve sahiptir. Kültürün düzeylerinin neler olduğu konusundaki görüşler benzerlik göstermekle birlikte bu düzeylerde yer alan öğeler hakkında bir takım farklılıklar görülmektedir.
Hofstede, kültürün düzeylerini, yüzeyden öze doğru, semboller, kahramanlar, tören ve ayinler ve değerler biçiminde ele almaktadır.Yalnızca bir kültürün üyeleri için belli anlamlan olan sözcükler, işaretler, resimler ve nesneler oluşan semboller, Hofstede'ye göre kültürün görünen en üst düzeyini oluşturur.
Semboller bir kültürün yalnızca görünür düzeyi olmanın ötesinde, toplumun paylaşılan anlam haritaları olmalarından dolayı öğrenme sürecinin ilk aşamasını oluşturur.
Hofstede'ye göre birinci düzeyin altında yer alan kahramanlar, yaşayan ya da ölmüş, gerçek veya hayali, bir kültür için Örnek alman kişilerdir. Bunların Örnek alınması, toplumca arzulanan ve ödüllendirilecek davranışların belirlenmesi işlevini yerine getirir. Üçüncü düzey ise bir kültürde görülen tören ve ayinlerdir. Hofstede, tören ve ayinleri teknik olarak anlamsız, ancak, sosyal olarak temel öneme sahiptir. En içte dördüncü düzeyde ise değerler yer alır.
Kültürün düzeylerini daha çok örgüt kültürü açısından ele alan Schein ise, kültürün düzeylerini, yüzeyden derine doğru sırasıyla gözlemlenebilir düzenlemeler, benimsenen değerler ve temel varsayımlar olarak ele almıştır.
KÜLTÜREL BOYUTLAR (DEĞİŞKENLER)
KÜLTÜREL BOYUTLAR KAVRAMI VE İÇERİĞİ
Önceki bölümlerde kültürün ne olduğu, hangi temel Öğelerden oluştuğu ve bu öğlelerin kültürün hangi düzeyleri olarak biçimlendiği üzerinde duruldu. Buna rağmen kültürün anlaşılabilmesi için cevaplandırılması gereken bir takım sorular vardır. Önceki bölümlerde kültür ile ilgili kuramlar ele alınırken kültürün insan-doğa mücadelesi ve insanların toplu biçiminde yaşamasından kaynaklan sorunların çözümüne ilişkin olduğu üzerinde duruldu. Toplum tarafından bulunmuş olan çözümlerin normlar, değerler, inançlar ve temel varsayımlar olarak biçimlendiği üzerinde duruldu. Ancak, belli bir kültürde, ister bireysel isterse kurumsal veya toplumsal düzeyde olsun sembollerin, tören ve ayinlerin, mitlerin, normların, değerlerin ve temel varsayımların neler olduğunun ve hangi Özellikleri gösterdiğinin açıklanmasına ihtiyaç var. Başka bir deyişle bir kültürde insan- doğa mücadelesi ve toplumsal sorunlara getirilmiş olan çözümler hangi boyutlardan oluşmaktadır. Farklığı kültürlerin var olduğu bilindiğine göre bunlar farklı kültürlerde hangi özellikleri taşımaktadır? Farklı kültürlerde sorunlarla başa çıkma yolu olarak, bireysel çabalar mı yoksa ortaklaşa çabalar mı doğru kabul edilmektedir? İnsanlarm doğayla mücadelesinde doğaya uyum mu yoksa doğaya hâkimiyet anlayışı mı hâkim eğilimdir? insanlarm toplumsal sistem ile ilişkilerinde değişime açıklık mı yoksa düzenin korunması mı Önde gelmektedir? İnsanların değişimden kaynaklanan endişe karşısındaki tutumları hangi düzeydedir? İnsanlar arası ilişkiler hangi temel özellikleri taşımaktadır? Birey kendisini toplumsal yapı içinde nasıl tanımlamaktadır? Toplumsal hiyerarşi birey açısından nasıl algılanmaktadır? Toplumsal eşitsizlikler toplumun üyeleri tarafından ne ölçüde kabul görmektedir? Bireyin zamana ilişkin algısı nasıldır? Birey veya toplumun dünyayı kavramaya ilişkin zihinsel süreçleri nasıl işlemektedir? Bütün bu sorulara ilişkin cevaplar aslında bir toplumun yaşam tarzının açıklanmasına, başka bir ifadeyle bir kültürün Özelliklerinin neler olduğuna ilişkindir. Bu sorulara verilecek cevaplar hem bir kültürün temel Özelliklerinin neler olduğunu hem de farklı kültürleri birbiriyle karşılaştırma olanağı sağlayacaktır. Kültürün, açıklanmasına ilişkin bu yönü, kültürün boyutları olarak tanımlanmaktadır.Hofs- tede, kültürel boyutları Alex Inkeles ve Daniel Levinson'un görüşlerinden hareketle bütün kültürler yüz yüze kaldıkları ancak farklı kültürlerin farklı çözümler buldukları ortak sorunları olarak ele almaktadır.Hofstede tarafından bütün kültürler için ortak olan sorunlar dört grup olarak ele alınmıştır. Bunlar, otorite ilişkilerini da kapsayan sosyal eşitsizlik ile ilgili sorunlar, birey ve grup ilişkileri ile ilgili sorunlar, cinsiyete dayalı insanlar arasındaki ilişkilerin niteliği ile ilgili sorunlar ve belirsizlikle mücadele biçimine ilişkin sorunlardır. Bunlar farklı kültürlerin farklı çözümler buldukları tüm kültürler için ortak sorunlardır. Bu nedenle farklı kültürleri karşılaştırmak için ölçü olarak ele alınabilirler. Farklı kültürlere göre değişkenlikleri nedeniyle bu boyutları kültürel değişkenler olarak da ele almak mümkündür.
Hofstede, kültürel boyutları toplumların yüz yüze kaldıkları ortak sorunlara buldukları çözümleri kapsayan zihinsel bir programlama süreci olarak ele almakta ve sorunların ilgili olduğu alanı esas alarak yukarıda sıralanan kültürel boyutları tanımlamaktadır.
III. Bölüm ;
KÜLTÜR VE ÖRGÜTSEL SİSTEM
Örgüt kültürü yazınında önde gelen yazarlardan biri olan Schein, örgüt kültürünü tanımlama sorunlarının önemli ölçüde örgüt kavramının kendisinin belirsiz olmasından kaynaklanıldığım ileri sürmektedir.Örgüt kültürü kavramının sağlıklı bir biçimde tanımlanması en azından dayanmış olduğu örgüt ve kültür kavramlarının açıklanmasını gerektirir. Kültür kavramı ikinci bölümde ayrıntılı olarak açıklandı. Örgüt kavramı ise yönetim ve örgüt yazının temel konusu olmakla birlikte kavrama ilişkin tanımlar farklı biçimlerde ve içeriklerle yapılabilmektedir. Örgütler belli amaçları gerçekleştirmek üzere oluşturulmuş sosyal bir yapı, kültür, fiziksel yapılar, çevrenin bir alt sistemi ve benzeri farklı biçimlerde tanımlanabilmektedirler.Bu farklılıklar, örgüt olgusunun dayandırıldığı farklı temeller nedeniyle olmaktadır. Örgüt konusundaki kuramsal çalışmalardan bir bölümü Örgütleri kültürel ortamlar olarak görürken bir diğer bölümü toplumsal ihtiyaçlara cevap veren ekonomik birimler veya çeşitli çıkar gruplarının gönüllü katılımı ile oluşan sosyal varlıklar olarak görüp örgütleri bu yönleri ile incelemektedirler.
Örgüt kavramının tanımlanması ve açıklanmasında konunun iki yönü ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi örgütün hangi temel öğelerden oluştuğu diğeri ise örgütün değişimi ve bunu etkileyen faktörlerle ilgilidir. Her iki yöne ilişkin çeşitli kuramsal görüşler mevcuttur. Ancak bu yaklaşımlar ya da kuramlar örgütü oluşturan öğeler ya da örgütsel değişimi mensup oldukları disiplinler ya da üzerinde çalıştıkları konu ile bağıntılı olarak ele alıp incelemektedirler. Örneğin örgütü tanımlamaya ilişkin çalışmalar örgütleri ussal, doğal ya da açık sistemler biçiminde ele alırken, örgütsel değişimi konu alan çalışmalar sosyolojik temelli (kökten değişimci-düzen yanlısı), davranış temelli (belirlenimci-özgür seçim) olarak ele almaktadırlar.
KÜLTÜR VE ÖRGÜTSEL SİSTEM İLİŞKİLERİ
Burada örgüt kültürü açıklanmaya çalışıldığından öncelikle kültürün örgütsel sistemle olan bağıntısı, sistem içindeki yeri ve konumu önem kazanmaktadır. Bu nedenle örgütsel sistemin kültürü de kapsayacak bir biçimde ele alınması gerekir. Simircich, kültür kuramı ile Örgütsel sistem analizlerinin dayandığı beş ana konu olduğunu söylemektedir. Smircich'e göre yönetim ve örgüt yazınında kültüre ilişkin başlıca konular karşılaştırmalı kültür veya karşılaştırmalı yönetim, kurum kültürü, örgütsel biliş, Örgütsel sembolizm ile bilinçdışı süreçler ve örgütlere ilişkindir. Smircich, bu konuların hem antropoloji kaynaklı kültür kavramı tanımlan ile Örgüt kuramlarındaki örgüt kavramları arasındaki paralellik ile ortaya çıktığını savunmaktadır.
Yukarıdaki genel çerçeve ele alındığında örgütleri kültürel bakış açısıyla açıklamaya çalışan yaklaşımlar, örgütsel yapı ve işleyişinde, Örgütte yer alan yönetici ve çalışanların eylem, davranış ve tutumların en azından bir yönüyle kültür tarafından belirlendiği kabul etmektedirler. Bu bakış açısına sahip görüşlerin iki farklı grupta toplandığı görülmektedir. Birinci grupta yer alan görüşler, makro bir bakış açısına sahip olup, örgütün içinde bulunduğu kültürel çevreyi belirleyen ve örgütsel yapı ve işleyişleri belirlenen olarak kabul etmektedirler. Buna göre her hangi kültürel bir çevrede faaliyette bulunan örgütlerin yapı ve işleyişleri, örgütte bulunan yöneticilerin ve çalışanların eylem, davranış ve tutumları bu kültürel çevre tarafından belirlenmektedir. Böylesine bir bakış açısı, Örgütü içinde bulunduğu çevrenin bir parçası olarak kabul etmektedir.Kültürler arası karşılaştırmalara ilişkin çalışmalarda dört kurumsal görüşün egemen olduğu görülmektedir.Birincisi, açık sistem bakış açısı olup diğerleri içinde bir genel çerçeve oluşturur.
Açık sistem bakış açısında örgütler, çevre ile girdi alışverişinde bulunarak ve çevreyle uyum sağlama yoluyla varlıklarım sürdürmeye çalışan sosyal varlıklar olarak görülür. Örgütün varlığım sürdürmesi bu uyuma bağlıdır. Sistemin işleyişi genel sistem kuramı çerçevesinde açıklanmaktadır. Bu genel çerçeveye uymakla beraber farklı çevrelerin farklı Örgütsel yapılar ve işleyişler gerektirdiği biçimindeki bakış açısı ise durumsallık kuramıdır. Örgütlerin içinde bulundukları çevrenin teknolojik özellikleri, çevrenin değişme hızı, çevrenin karmaşıklık düzeyi vb,yalnızca örgütsel yapı ve işleyişleri değil ayni zamanda örgütsel normlar, değerler, bireylerin tutum ve davranışları üzerinde de etkili olmaktadır. Çevredeki karmaşıklık ve hızlı değişim nedeniyle belirsizliğin artması örgütsel işleyiş ile farklı tutum ve davranışlar için en önemli etken olmaktadır. Örgüt-çevre ilişkilerinde çevrenin belirleyici olduğuna vurgu yapan diğer bir kuram ise ekolojik kuramdır. Ekolojik kuramın kültürel çerçevesi, Örgütlerin içinde bulunduğu kültürel çevreye uyum sağlama gerekliliği üzerinde durur. Özünde, "bireylerin ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini etkileşime yönelik makro bakış açısına sahip olan açısı budur. Kültürel çevre ile örgüt arasındaki ilişkileri tanımlayan normlar sistemi" olarak tanımlanan kurumsal kuram örgüt çevre ilişkilerini içinde bulunulan kültürün, örgütlerin yapı ve işleyişleri üzerindeki etkisini konu alır. Kurumsal kuram bakış açısından çevre, özellikle de kültürel çevre, örgütsel biçimlerin oluşması ve davranışları için zorlayıcı, taklit edici veya normatif baskılarda bulunur. Örgütlerin buna uyma nedenleri ise toplumsal kabul görme nedeniyledir. Toplumsal kabul görme, örgütlerin yaşamlarını sürdürmeleri için gereklidir.
ÖRGÜT KÜLTÜRÜ: TANIMI, OLUŞUMU, OLUŞUMUNU ETKİLEYEN BAŞLICA FAKTÖRLER VE ÖRGÜT KÜLTÜRÜNÜN DÜZEYLERİ
Örgüt kültürü, bir örgütü diğerlerinden ayıran özellikler bütünü ile bunların gerisinde yatan, normlar, inançlar ve temel varsayımlar olarak düşünülebilir. Bir örgütü diğerlerinden ayıran özellikler bütününü fiziksel özelliklerden başlayıp işe ilişkin alışkanlıklar, davranış biçimleri, insanlar arasındaki ilişkilere ilişkin oluşmuş kurallar, örgütün amaçlarına ilişkin öncelikler biçiminde uzayıp giden bir listede sıralamak mümkündür. Schein bu özellikler listesini:
- İnsanlar arası ilişkilere ilişkin alışkanlık, gelenek ve ritüelleri kapsayan davranışsal düzenlemeler,
- Çalışma gruplarına ilişkin normlar,
- Örgütün amaçların ilişkin örgüt üyelerince benimsenmiş olan kalite, müşteri odaklılık, fiyat liderliği gibi sloganlaşmış değerler,
- Örgütün toplum ve diğer katılanlarla olan ilişkilerine yönelik genel politikalar ve ideolojik ilkeleri de kapsayan felsefesi,
- Yeni katılan üyelere aktarılacak olan örgütün kendine özgü oyunun kuralları,
- Örgütte insanlar arası ilişkiler, örgüt dışı kişi ve gruplarla ilişkilerin niteliğine ve fiziksel yerleşimi kapsayan iklim,
- Belli görevlerin yerine getirilmesi için tercih edilen kişi veya grupların sahip olması temel yetenekler,
- Düşünme alışkanlıkları, zihinsel modeller, örgüt üyelerince konuşulan dil,
- Örgüt üyelerince paylaşılan anlamlar,
- Örgütsel bütünleşmeyi sağlayan benzetimler veya semboller biçiminde sıralamaktadır.
Bu listeye, örgüt içi otorite ilişkilerini, liderlik biçimlerini, ekip çalışmalarını, örgütsel kararlara katılım düzeyini, örgütsel bağılığı, başarı göstergelerini, ödül sistemlerini de eklemek mümkündür.196 Bu özellikler, bir örgütün diğerlerinden farklı biçimlerde var olmasını sağlayan, örgütün farklı eylem alanlarına ilişkin özellikleridir.
Örgütün varlığını devam ettirmeye ilişkin eylemler öz itibariyle üç alanda toplanabilir. Birincisi, örgüt ile içinde faaliyette bulunduğu çevre ile ilişkilerine ilişkin eylem alanıdır. Örgüt kültürünün bu alana ilişkin boyutu, örgütün çevre ile ilişkilerinde yerine getirilen eylemlerin niteliği ve doğru eyleme ilişkin benimsediği temel varsayımlara yöneliktir. İkinci eylem alam örgütsel sistemin varlığının sürdürülmesi gereği olarak örgütsel bütünlüğün sağlanmasına yönelik eylem alanıdır. Örgüt kültürünün bu alana ilişkin boyutu, örgütsel bütünlüğü sağlayacak doğru eylemlere ilişkin benimsenen temel varsayımlarla ilgilidir. Üçüncü alan ise, ilk ikisinin değişim zorunluluğu nedeniyle değişime karşı takınılan tutum ile ilgili alandır. Örgüt kültürünün bu boyutu ise değişime karşı tutum düzeyi ile ilgilidir.
Örgüt kültürünün ilgili olduğu bu üç alan, toplumsal kültürün tanımıyla bir paralellik göstermektedir, ikinci bölümden hatırlanacağı gibi toplumsal kültürün kuramsal arka planı toplumsal ihtiyaçların ya da sorunların giderilmesine İlişkin tercih edilen çözümler olarak kabul edilmektedir. Bu ihtiyaç ve sorunların iki temel alanı toplum-doğa ve toplum biçiminde yaşamaktan kaynaklanan insanlar arası ilişkilerdir. Değişim ve değişimden kaynaklanan belirsizlik ise bir diğer alan olarak görülmektedir. Bu anlamda örgüt kültürünün ilgili olduğu eylem alanları ile toplumsal kültürün ilgili olduğu eylem alanları arasında bir paralellik ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle örgüt kültürü, toplumsal kültürün örgütsel düzeydeki izdüşümü olarak düşünülebilir.
ÖRGÜT KÜLTÜRÜNÜN BOYUTLARI
Örgüt kültürünün incelenmesi ve bir örgüt kültürünün diğerlerinden farklılıklarının belirlenmesi için bu farklılıkları gösterecek kriterlere ihtiyaç vardır. Başka bir deyişle örgüt kültürlerinin ölçülmesine ya da ölçülebilir değişkenlerine ihtiyaç vardır. Örgüt kültürlerine ilişkin yapılmış olan çalışmalarda örgüt kültürünün Önde gelen özelliklerini tanımlamaya ve farklı örgüt kültürleri arasındaki farklılıkları belirlemeye ilişkin çeşitli kültürel boyutların (kültürel değişkenlerin) esas alındığı görülmektedir. Örgüt kültürüne ilişkin yapılmış çeşitli araştırmalarda farklı kültürel boyutların esas alınması nedeniyle de farklı örgüt kültürü tiplerinin tanımlandığı görülmektedir.
Bu çalışmalardan bir kısmı toplumsal kültürün boyutlarım esas alıp bunların örgütsel düzeydeki yansımalarını tespit etmiş ve buna göre Örgütlerin kültürel özeliklerini tanımlamışlardır. Diğer bir kısım çalışmalar ise toplumsal kültürün boyutları ile birlikte örgütün var oluş amaçlan ve görev çevrelerini dikkate alarak toplumsal kültür boyutlarından farklı bir takım örgüt kültürü boyutlarını esas alarak Örgüt kültürlerini tanımlamışlardır.
Örgüt kültürünü tanımlamaya ilişkin ilk çalışmalardan biri Peters ve Water- man tarafından yapılan mükemmel örgütlerin kültürel özelliklerini belirlemeye ilişkindir.
ÖRGÜT KÜLTÜRÜ TİPLERİ
Önceki bölümlerde örgüt kültürünün çeşitli öğelerden, düzeylerden ve kültürel boyutlardan oluştuğu ve bunlarının birbirleriyle ilişkileri üzerinde duruldu. Örgüt kültürüne ilişkin bu unsurlar, herhangi bir Örgüt kültürünün incelenmesinde ele alınması gereken temel değişkenlerin neler olduğunu göstermektedir. Buna karşılık bir örgütün kültürünün hangi kültürel özelliklere sahip olduğunu göstermemektedir. Çeşitli etmenler nedeniyle örgütlerin kendilerine özgü kültürel özellikler taşıdığı kabul edildiğine göre bu özelliklerin neler olduğu ve diğer örgütlerden hangi bakımlardan farklılaştığının belirlenmesi gerekmektedir. Diğer yönden örgütlerin yalnızca hangi kültürel Özellikler taşıdığı değil, aynı zamanda bu kültürel özellikler ile örgütsel çıktılar arasındaki ilişki de önem kazanmaktadır. Örgüt kültürü konusundaki çalışmalar da öz itibari ile kültürel Özellikler ile verimlilik ve etkinlik arasındaki ilişkilerin belirlenmesi amacına yöneliktir.
Örgüt kültürü çalışmaları ana hatları ile örgütlerin baskın kültürel özelliklerinin belirlenmesine ve bu özellikler ile örgütsel çıktılar arasındaki ilişkilerin açıklanmasına yöneliktir. Bu farklı özelliklerin belirlenmesi ve tanımlanması örgüt kültürü tipleri olarak ele alınmaktadır.
Örgüt kültürü tipleri hakkındaki çalışmalar birçok farklılıklar göstermekle birlikte iki ana grupta toplanabilir. Bunlardan birisi, Hofstede, Schvvartz ve Ro- keach'm çalışmalarına benzer ve esas olarak örgüt üyelerinin bireysel değerlerini dolayısıyla mensup oldukları toplumsal kültür özelliklerini belirlemeye yönelik çalışmalardır, ikinci grupta yer alan çalışmalar ise örgütsel değerler ve temel varsayımlardan hareketle örgüt kültürünün özelliklerini belirlemeye ve bunları ortak özelliklerine göre tanımlamaya ilişkin çalışmalardır. Bu çalışmalar hem farklı örgüt kültürü tiplerini tanımlamaya, hem örgüt kültürü ile verimlilik ve etkinlik arasındaki ilişkileri ortaya çıkarmaya hem de farklı örgüt kültürlerini birbirleriyle karşılaştırmayı amaçlamaktadırlar. Bu grupta yer alan çalışmalar, örgüt çevre ilişkilerine, örgüt içi insanlar arası ilişkilerine ilişkin değer ve varsayımları esas alarak örgüt kültürü tiplerini belirlemeye çalışmaktadır.
Örgüt kültürü tiplerine ilişkin yapılmış olan çalışmalar, ele aldıkları konular itibari ile bir takım farklılıklar taşımaktadır. Örneğin, örgütsel yapının oluşumu ve değişimini konu alan çalışmalar, yapıya ilişkin örgütsel değer ve inançlardan hareketle örgüt kültürü tiplerini ve temel özelliklerini tanımlamaya yöneliktir. Örgüt içi bireyler ile birey-grup ilişkilerini esas alan çalışmalar ise bireyler arası ilişkilere yönelik örgütsel değerler ve temel varsayımlardan hareketle örgüt kültürü tiplerini belirlemeye ve tanımlamaya yöneliktir. Diğer yönden bu çalışmaların ilgili olduğu disiplinler itibari ile de farklılaştığı görülmektedir.
Bütün bu farklılıklara rağmen örgüt kültürü tiplerine ilişkin çalışmalar ortak bir özellik göstermektedir. Örgüt kültürünün tanımı gereği, farklı örgüt kültürlerinin belirlenmesinde, örgütsel değerler, inançlar, normlar ve temel varsayımlar ölçüt olarak alınmaktadır. Aşağıda üzerinde durulacağı üzere, bazı çalışmalar örgüt kültürü tiplerinin belirlenmesinde değerleri ya da inançları esas alırken diğer bir grup çalışma ise örgüt kültürü boyutlarını esas almaktadır. Örgüt kültürünün boyutları ya da değişkenleri olarak tanımlanan özde kültürün bir boyutuna ilişkin değer gruplarıdır.
Örgüt kültürü tiplerinin belirlenmesi temelde örgütün baskın kültürel özelliklerinin belirlenmesidir. Baskın kültürel özelliklerin belirlenmesi, hangi değerlerin, normların, inançların veya temel varsayım kalıplarının örgütçe benimsendiği ya da örgüt üyelerince paylaşıldığının çeşitli biçimlerde ölçülmesi ve ortaya konulmasıdır. Örgüt kültürü tiplerinin belirlenmesi bir takım kabullere dayanmaktadır. Bunlar:
1) Örgüt kültürü özde örgütün içsel bütünleşme ve örgüt-çevre ilişkilerine ilişkin sorunların çözümüne değerler, normlar, inançlar ve temel varsayım kalıplarına dayanmaktadır. Örgüt kültürünün baskın özelliklerinin belirlenmesi bunların ölçülmesiyle belirlenebilir,
2) Farklı örgütleri birbirleriyle karşılaştırma ve aralarındaki farklılıkları belirlemeye ilişkin bütün örgütler için ortak olan ama derece ya da benimseme düzeyi olarak farklılaşan bir takım değerler, normlar, inançlar ve temel varsayım kalıplan vardır.
3) Örgüt kültürünün baskın özellikleri ile örgütsel çıktılar arasında bir ilişki vardır. Üstün başarılı örgütlerin baskın kültürel özellikleri belirlendiğinde, üstün başarı için hangi kültürel özelliklerin gerektiğini ileri sürülebilir.
4) Değerler, normlar, inançlar ve temel varsayım kalıplan genellikle ikilemler ya da benimseme derecesi biçiminde düşünülmektedir Örneğin örgütsel amaçların bireysel çaba ve rekabetle ya da işbirliği aracılığıyla sağlanacağına dair inanç ikilem biçiminde bir inançtır. Aynı şekilde bireylerin eylemlerinin normlara uygunluğu ya da özerk olmasının doğru davranış olduğu inanç da ikilem biçiminde bir inançtır. Buna karşın bir örgütte, örgütsel normlara uygun davranmanın ne ölçüde benimsendiğinin ölçülmesi ise bir "derece belirlemesi" olacaktır.
TÜRKİYE'DE ÖRGÜT KÜLTÜRÜ KONUSUNDAKİ BAŞLICA ÇALIŞMALAR
Önceki bölümlerde üzerinde durulduğu üzere, örgüt kültürü, örgütün işleyişine ilişkin yöntemler, normlar, değerler, inançlar, temel varsayımlardan oluşmaktadır. Bu kültürel öğeler de özde örgüt içi bütünleşme ve örgüt-çevre sorunlarının çözümüne yöneliktir. Örgüt kültürünün biçimlenmesinde ya da belli özelliklere sahip olmasında en başta gelen etmenler ise toplumsal kültür ve örgütün içinde bulunduğu sektörel koşullardır. Bu durumda örgüt kültürünün açıklanması ya da içinde bulunduğu toplumsal kültür ve diğer çevresel koşullarla birlikte açıklandığında bir anlam kazanacaktır. Türk Toplumunun kültürel özellikler bakımından batı toplumlarından önemli ölçüde farklıklılar taşıdığı, bu nedenle Türk toplumun kültürel özelliklerinin dikkate alınarak yönetim ve örgüt modellerinin geliştirilmesi gerektiği sıkça dile getirilmektedir. Bu düşünceden hareketle bu bölümde, Türkiye'de örgütlerin hangi baskın kültürel özellikler taşıdığı, bunların hangi kültürel özellikler bakımından batıdaki örgütlerden farklılaştığı, Türkiye'ye özgü yönetim ve örgüt yazınında yapılmış olan başlıca çalışmalar ele alınarak açıklanacaktır.
Yönetim ve Örgüt yazınında Türk Toplumunun kültürel özellikleri ve bu özelliklerin örgüt kültürüne yansımaları ile ilgili yapılmış birtakım çalışma mevcuttur. Bu çalışmalar 1990 yıllardan başlamakla birlikte ağırlıklı olarak 2000'li yıllarda yaygınlaşmaya başlamıştır. Ancak dünya geneli ile karşılaştırıldığında yapılmış olan çalışmaların sayı olarak çok sınırlı kaldığı söylenebilir. Bunlardan bir kısmı toplumsal kültürün baskın özellikleri üzerinde dururken diğer bir kısmı örgütlerin baskın kültürel özelliklerini belirlemeye yönelik olup bu kültürel özellikler ile örgütsel öğeler arasındaki ilişkileri açıklamaya ve tanımlamaya ya da yerel örgüt kültürü özellikleri ile diğer kültürler arasındaki farklıları belirlemeye yöneliktir. Burada bütün çalışmalar değil, Türkiye'deki örgütlerin baskın Özelliklerini ve yöneticilerin yönetsel değerlerini belirlemeye ait çalışmalar üzerinde durulacaktır.
Yönetim ve örgüt yazınında bireysel değerler bakımından Türk Toplumun kültürel özelliklerine değinen ilk çalışmalardan biri Hofstede'ye aittir.50 ülkeyi kapsayan ve 1980 yılında tamamlanan araştırma sonuçlarında Hofstede'nin çalışmasında, Türk Toplumunun baskın kültürel özellikleri olarak yüksek belir sizlikten kaçınma düzeyi, yüksek güç mesafesi, toplulukçuluk ve dişil davranış özellikleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışmayı takiben Sargut tarafından 1985, 1994 ve 1996 yıllarında yayınlanan çalışmaları, Kağıtçıbaşı'nm 1989 ve 1991 yayınlanan çalışması gibi genel nitelikte birçok çalışmanın gerçekleştirildiği görülmektedir.
Yönetim ve örgüt yazılımdaki çalışmalardan bir kısmı Türk Toplumun yönetim açısından baskın kültürel Özelliklerini tanımlaya ve açıklamaya yöneliktir. Bunlara örnek olarak Sargut'un yukarıda bahsi geçen çalışması, Köse ve Ünal'ın 2000 yılında yayınlanan çalışmaları sayılabilir. Sargut yapılmış olan araştırmalardan hareketle yönetim ve örgütleme açısından Türk Toplumunun kültürel özellikleri olarak:
- Ortaklaşa davranışçılığın bireycilikten daha ağır bastığım,
- Dişil davranışçı eğilimlerin daha baskın olduğunu,
- Belirsizlikten kaçınma eğiliminin görece yüksek olduğunu,
- İçinde bulunduğu koşullara uyum sağlama (belirlenimcilik ve dışa yönelim) eğilimin ağır bastığı,
- Örgütsel güç mesafesinin yüksek olduğu,
- Değişmeye karşı direncin yüksek olduğu,
- Çatışmadan kaçınma eğiliminin yüksek olduğu,
- Batı tipi bürokrasi özelliklerinden farklı bir bürokrasi anlayışının egemen olduğunu,
- Liderden süreç yönlü beklenti içinde olduğunu,
- Düşük sinerjili bir kültürel özellik taşıdığını,
- Geniş bağlamlı bir kültür olduğunu gibi başlıca özellikleri belirtmektedir. Sargut, Türk Toplumun bu kültürel özelliklerini dikkate alarak T Tipi yönetim ve örgüt modeli gerekliliği üzerinde durmaktadır.
Türkiye'deki kültür konusundaki bir diğer grup çalışması ise Örgüt liderlerin ya da yöneticilerinin kültürel özelliklerini belirlemeye ve tanımlamaya yöneliktir.
SONUÇ
Yazar bu kitabında kısaca Kültür kavramı , tarihsel süreçte kavramın gelişimi ve içeriği ,kültür kavramının kökeni ve tarihsel gelişimi ,kültürün içeriği ve ilgili kuramlar , kültürün öğeleri , kültürün düzeyleri ,kültürel boyutlar(değişkenler) , kültür ve örgütsel sistem , örgüt kültürü:Tanımı ,oluşumu , oluşumunu etkileyen başlıca faktörler , örgüt kültürünün düzeyleri , örgüt kültürünün boyutları , örgüt kültürü tipleri ve Türkiye’de örgüt kültürü konusundaki başlıca çalışmalar hakkında bilgi vermiştir. Bunlardan en önemlisi Hofstede'nin yaptığı çalışmadır.Yönetim ve örgüt yazınında bireysel değerler bakımından Türk Toplumunun kültürel özelliklerine değinen ilk çalışmalardan biri Hofstede'ye aittir.50 ülkeyi kapsayan ve 1980 yılında tamamlanan araştırma sonuçlarında Hofstede'nin çalışmasında, Türk Toplumunun baskın kültürel özellikleri olarak yüksek belirsizlikten kaçınma düzeyi, yüksek güç mesafesi, toplulukçuluk ve dişil davranış özellikleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışmayı takiben Sargut tarafından 1985, 1994 ve 1996 yıllarında yayınlanan çalışmaları, Kağıtçıbaşı'nın 1989 ve 1991 yayınlanan çalışması gibi genel nitelikte birçok çalışmanın gerçekleştirildiği görülmektedir.Sargut, Türk Toplumun bu kültürel özelliklerini dikkate alarak T Tipi yönetim ve örgüt modeli gerekliliği üzerinde durmaktadır.
Bence de bir an evvel T Tipi yönetim geliştirilmeli ve bizim kültürümüze uygun bizim tabiatımızı yansıtan bir yönetim tarzı oluşturulmalıdır ancak bu şekilde ulaşmak istediğimiz hedeflere ulaşmamız mümkündür.